Haruyo Morita bizdeki minyatür sanatına benzer çizimler yapan ve ağırlıklı olarak geleneksel japon kadınları figürleri çizen bi sanatçı..
Resimlerine ilk bakıldığında göze çarpan tek şey çizimlerin inanılmaz renkli ve gerçekçi oluşları..Açıkçası büyülü bi dünyaya davet edermişcesine bakmaya doyamadım ben..Bunun dışında göze çarpan hiçbir iticilik ya da bi sertlik unsuru yok..Resimlerin hepsi çok yumuşak ve naif bi havaya sahip diyebilirim..
Sanatçının özgeçmişine baktığımızda 1945
yılında Japonya’nın Kita- Katsushika kentinde doğmuş ve küçük yaşlardan itibaren sanatsal yetenekleri çok belirgin olduğundan 1960 yılında katıldığı bir resim yarışmasını
kazanmış.
1972 yılına kadar kimono ressamı ve tasarımcısı olarak çalışmış ve Morito'nun tasarımları geleneksel Japon tarzını yansıtmakta. 1977 yılında Londra’ya
taşınmasıyla çalışmaları Londra, Honolulu, Los Angeles, New York, Suudi Arabistan,
Tokyo ve Yokoyama gibi büyük kentlerde sergilenmiş.
Ayrıca çalışmaları eşsiz bir ulusal
miras olarak görülmektedir deniliyor tanıtımında..Genel olarak bakıldığında Japon tarihinde Edo ve Meiji dönemlerini temsil ettiği söylenebilir..Ayrıca çizimlerinin çoğunluğunu kır ortamında güzel görünen Geyşalar oluşturur.. Bakıldığında da anlaşılacağı gibi çalışmaları çok ayrıntılı,zengin ve kadınsı..
not:resimlerin hepsi google görsellerden alınmıştır..
Uzun bi süre ara verdiğim hollywood yapımlarına dün itibariyle geri dönüş yaptım..Başlangıç olarak seçtiğim filmlerden biri olan Pitch Perfect filmini bi blogger'ın paylaştığı video vasıtasıyla gördüm ve baya eğlenceli göründü gözüme..İzledikten sonra evet dedim iyi bi seçim yapmışım..Müzikal kısmı ağırlıklı olan bu film tipik amerikan üniversite gençliğinin çabalarını göstermesi bakımından keyifli vakit geçirmemi sağladı bi bakıma..Tabi bunda bol müzikli olması yadsınamaz.. :D
Filmin konusuna gelirsek eğer ; başrolde tipik asosyal, insanlarla iletişim kurmaktan kaçınan müzikle baya baya ilgili,kendi çapında aranjmanlar yapıp bi müzik prodüktörü olmayı kafasına koyan Beca adında bi kızımız var..Üniversiteye adım atmasıyla bu zaman kadar koruduğu duvarları bir bir yıkılan kızımız mümkün olduğunca kendini ortamlardan uzak tutup kendi halinde takılmaktadır..
Lakin bu babasının hiç hoşuna gitmez..Bi anlaşma yaparlar ve babası eğer yıl sonuna kadar Beca ortamlara girip çıkmaz ve üniversitenin tadını çıkartmazsa asla L.Angeles'a müzik eğitimi için gidemeyecektir.. (bu arada Beca'nın oda arkadaşı olan atarlı koreli kızın derdi neydi çok merak ediyorum..gerçekten..)
Çaresiz kabul eden kızımız Akapella gruplarından birine katılır..Lakin bu oldukça garip bi gruptur ve her biri birbirinden feci şekilde farklı bi grup kızın içinde bulur kendini..Grubun lideri gibi davranan Aubrey ile vokal grubunun sıradan düzenlemeleri ve sıkıcı dansları konusunda takışınca olay büyür ve okulun çılgın akapella dünyasının içinde hep beraber en iyisi olmak için mücadele etmeye başlarlar..
Konuyu kısaca böyle özetledim ama bu filmin içinde bi gıdımda olsa aşk var..Tamamen tepişmeli bi üniversite filmi değil..Ayrıca bol bol müzik var ki bu benim izleme sebeplerimden biriydi..
Bu arada akapella nedir derseniz aslında A capella olarak geçen ,enstrüman olmadan kişilerin ağızlarıyla yaptıkları dımtıslı müzik türü diyebilirim..Filmde bunun nasıl yapıldığı filan anlatılmıyo ve pek bilgi de verilmiyo ,bunun yerine sadece sahnede gösteriliyo ama yinede espriler ve komedi unsurları sayesinde göze batmıyo..Kısacası bu neydi ,nasıl oldu gibi soruları düşündürtmeyen bi film..
Ayrıca daha önce mutlaka duymuş yada görmüşsünüzdür bu müzik türüne ait bişiler ama bu filmdekiler çok orjinaldi..Benim tavsiyem boş bi vakitte mutlaka izlemeniz..Gerçi ben ilk önce TR dublajlı izledim ama altyazılı versiyonunu izlediğimde daha iyi bir seyir zevki verdiğini söylemeliyim..Her iki grubun final gösterileri ise görülmeye değer..Müzikler ve koreografiler çok hoş,mutlaka izleyin..
Son olarak ise filmin başrol oyuncusu Anna'nın seçmelerde bardakla yaptığı müzik için bir video klip yapılmış..Baştan sona dinlemek isterseniz oda burada... :)
A Young Doctor’s Notebook, Rus edebiyatının güçlü isimlerinden Mikhail Bulgakov’un mini öykülerinden oluşan kitabı A Country Doctor’s Notebook adlı yarı otobiyografik kitabından uyarlama bir dizi..Toplamda 4 bölümden oluşsa da bölüm süresi 20 dk.yı aşmadığından tercih sebebi sayılabilir.. Ayrıca diziyi izlerken kafa karışıklığı olmasın diye baştan söyleyeyim..Doktorun zaman içindeki değişikliğini bir 1917 senesi birde 1934 seneleri arasında gidip gelerek öğreniyoruz.. Rus devriminin yeni yeni baş gösterdiği 1917 yılında , Moskova üniversitesinin Tıp bölümünden birincilikle mezun olan doktorumuz Vladimir Bomgard zorunlu hizmetini yapmak üzere Rusyanın ücra bir köşesine hastane yöneticisi olarak atanır..Kafasında kariyer planları ve sorumluluk almanın heyecanıyla geldiği bu yerde umduklarının hiçbirini bulamaz..Değişik hastane çalışanlarının yanı sıra,batıl inançları ve değişik isteklerle gelen hastalarla da uğraşmak zorunda kalır..Bunların yanı sıra tüm bu stres ve kendi rahatsızlığı için kullanmaya başladığı morfin doktorun hayatını bambaşka yönlere çeker..
Suya sabuna dokunmadan anlatabildiğim kadarıyla konusu kısaca böyle..Orta yaşlardaki doktorun genç yaşlardaki haline verdiği tavsiyeler ve aralarında geçen konuşmalar diziye renk katan öğelerden..Genç halinin yaptığı yanlışlarla ,yaşlı halinin uğradığı değişiklikler ise çok ilgi çekici.. Neyse ki bu dizide ucu açık ingiliz dizilerinden farklı olarak bu dizide belirli bi son mevcut.. Tek sorun çok kanlı olmasada ilkel şartlarda yapılan ameliyatlar..İzlerken bazı yerlerde gözümü,bazı yerlerde de hem gözümü hem kulağımı kapatmak zorunda kaldım.. :D Oyuncu kadrosu da afişten de anlaşılacağı gibi bilindik..Harry Potter filminin yıldızı Daniel Radcliffe doktorun gençlik halini oynarken, Mad Men dizisinin yakışıklı aktörü Jon Hamm ise orta yaşlı hallerini canlandırıyor..
Ayrıca tanıtımlarda tür olarak drama-komedi yazsa da komedi namına çokta bişi beklemeyin derim ben..''Aa ne komikmiş, hihi ne çok güldüm ama'' gibi sözcükler bu diziyi izlerken kullanmak zorunda kalmayacağınız sözcükler olucak, bilginize.. :D Son olarak izlemek gerekir mi sorusuna yanıtım ise ''hayır''...Bloglarda yazan yazılara aldanıp izlemiş bulundum ben ama bu kadar abarttıkları neydi anlamadım..Böyle mükemmeldi,şöyle muhteşem oynamışlardı,mimikleri harikaydı derken gaza geldim belki ama dizi bittiğinde ''hııı bu muymuş yani , izlemesem de olurmuş '' dedim..Haberiniz olsun.. ^______^